Son dakika haberi… Fransa’da Başbakan Michel Barnier liderliğindeki hükümet güvenoyu alamadı.
Fransa'da sağcı popülist Ulusal Birlik (RN) partisinin, azınlıklık hükümetinden desteğini çekmesinin ardından Fransa Ulusal Meclisi'nde parlamentosunda hükümet hakkında gensoru verildi.
Önergenin 331 vekilin oyuyla kabul edilmesinin ardından merkez sağ azınlık hükümeti düştü.
Ayrıntılar geliyor…
“Macron'un şahsına yönelik bir harekâtın ötesinde”
Fransa’daki gelişmeyi yorumlayan Siyaset Bilimci Sinan Baykent, “Bu, salt Cumhurbaşkanı Macron'un şahsına yönelik bir "harekât"ın ötesinde anlam ihtiva ediyor.” dedi.
Baykent’in yorumu şöyle:
“Fransa'da hükûmet düştü... Bu, salt Cumhurbaşkanı Macron'un şahsına yönelik bir "harekât"ın ötesinde anlam ihtiva ediyor.
1962'den beri ilk defa bir hükûmet, Parlamento tarafından engelleniyor (düşürülüyor). Birçok açıdan mühim bir manzara zuhur etti.
Mevcut "Beşinci Cumhuriyet" rejiminin bir çıkmazda olduğu aşikâr. Le Pen ve ulusal-sağ başroldeydi belki ama sosyalistler de süreçte hem öncü hem de adanmışça faaldiler. İsteksizce ama birlikte hareket ettiler. Başbakan Michel Barnier'nin bütçesini bir "sosyal yıkım programı" olarak nitelendirdiler. Ve Macron'un kurdurduğu (sağ tonları baskın) hükûmeti ortaklaşa alaşağı ettiler. Dolayısıyla kriz, "aritmetik" değil yapısal.
Fransa önce Sarı Yelekliler, ardından da çiftçi-köylü eylemlerinden (keza muhtelif seçim sonuçlarından) ders çıkarmakta hantal ve kibirli davrandı. Oysa bu olguları besleyen toplumsal dinamik hâlâ diri, canlı ve iradeli. Yerleşik kurumlar ise tasarım ve anlayış itibarıyla kadük kaldı...
Uzunca bir süredir Fransa'nın gündemini sağ-popülistler ve sol-popülistler belirliyor. Bu iki kutbun ayrıştığı başlıklar da çok, birleştiği başlıklar da. Nitekim toplumsal hareketlerin heterojen kimliği bunu ispat ediyor. Vaktiyle (2019 başları olmalı yanılmıyorsam), "bu düğüm ancak milliyetçiler içlerindeki anarşist çocuğu uyandırırlarsa yahut sosyalistler milliyetçileşirse çözülür" diye yazmıştım. Hâlâ aynı görüşteyim. Fransa'nın siyâsî kültür genetiği çok özgün ve kendine has. Diğer Avrupa ülkeleri bağlamında "imkânsız" ve hatta "absürt" gelebilecek manevralar, Fransa'da olağanlığın içinde eriyebiliyor.
Doğrusu, bugün parlamentarizm çarkının Fransızların tarihsel ândaki uslanmazlığını çözümlemekte kifâyetsiz kaldığı gerçeği her geçen gün yeni örneklerle biraz daha sabitleniyor. Dahası, dünya genelinde tecrübe edilen "liberal-demokratik çözülüş" zinciriyle uyumludur.
Üçüncü Dünya Savaşı riskinin, tehdidinin vs. gitgide daha gür sesle dillendirildiği bir vasatta - bilhassa da Avrupa'da - bir tür "Büyük Hizâlanma" arayışı-ihtiyacı göze çarpıyor. Velhâsıl, Fransa'nın hususî durumunu bu "makro" çerçeve eliyle de yorumlamak kâbildir.”